1918 yilinin güzel bir sonbahar gününde baslamisti her sey. Ben, annem ve henüz kücücük birer bebek olan ikiz erkek kardeslerimle sanki babam hala savasta, bir zamanlar adina vatan dedigimiz bir cehennemin ortasinda degilmis gibi o büyük kutlamaya katilmistik. Sinsice yayilan kücücük bir virüsün, sadece birkac gün icinde her seyi degistireceginden, o an önem verdigimiz, kutladigimiz, sevdigimiz seyleri, etrafimizda dönüp duran, gülen, nefes alan, sarki söyleyen tüm bu hayatlari birer birer hayat sahnesinden sileceginden habersiz bir sekilde o mahseri kalabaligin icindeydik.
Biliyor musunuz Benim annem sabah günesi gibi kokardi. Sicacik gülüsü icimde buz tutmus tüm korkulari teker teker eritip yok ederdi. Bilseydim... Ah, keske bilseydim annemin ellerini son kez tuttugumu. Ona daha siki sarilir, beni, kardeslerimi birakip gitmemesi icin yalvarirdim. O kalabaliga girmemek, sonsuza dek evimizin güvenli duvarlari arasinda kalabilmek icin ne gerekirse yapardim.
Ancak simdi, annemin bedeni yataginda cansiz bir sekilde yatarken ve kardeslerim acliktan kivranarak aglarken bir secim yapmak zorundayim. Hayatlarimizi ve görünmez bir iple birbirine bagliymis gibi duran kaderlerimizi tamamen degistirecek bir secim. Evet, korkuyorum, hem de cok ama güclü olmaktan baska sansim da yok. Inancin, sevginin gücüne inanmaliyim. Cünkü gelmis gecmis en güclü ilac sevgidir. Bunu biliyorum ve dünya dönmeye devam ettigi sürece bu asla degismeyecek.
Ben, Pia Lange ve bu, benim hikayem.
Ellen Marie Wisemanin usta kaleminden dökülen Yetim Koleksiyoncusu, dünya nüfusunun ücte birini etkileyen, ölümcül bir pandeminin tam ortasinda verilen güclü mücadeleye, sevgiye, bagliliga ve umuda yazilmis bir destan.