Türkiyede son iki yüz yildir demokratik yasam tartismalari devam etmektedir. 1808de baslayan bu sürec hala Türk insanini karsisinda sicak bir mesele olarak durmaktadir.
Bu konuda 19. Yüzyilda padisahin yetki ve sorumluluklarinin ne olmasi gerektigi ana noktayi teskil etmisti. 20. yüzyilda padisahin yetkileri 2. Mesrutiyetle büyük ölcüde sinirlandirilmisti. Birinci Dünya Savasi sonrasinda ise Anadolu insani tüm sorumlulugu ele alarak kendi kaderini kendisinin belirledigi Türkiye Büyük Millet Meclisini olusturmustu. Türk insani Cumhuriyetin ilani ile de katilimci, demokratik yasami tercih ettigini göstermisti. Zira cumhuriyet ve demokrasi bu dönemde ayni anlamda algilanmisti.
Cumhuriyetle birlikte siyasal partiler de boy göstermeye baslamis ve demokrasinin vazgecilmez unsuru olan siyasal partiler iki önemli ancak basarisiz sürecten sonra Ikinci Dünya Savasi sonunda kalici olarak Türk demokrasi tarihinde yerlerini almislardi. Türk demokrasisi bir taraftan Osmanli Imparatorlugundan miras kalan otoriter anlayisin tesiriyle demokratik yasama müdahale ederken, diger taraftan da vatandaslik kavraminin gelistirilmesi, yönetime katilimin saglanmasi konusunda anayasal düzenlemeler yapmisti. Ancak bu düzenlemeler 1960, 1971 ve 1980 yillarindaki müdahalelerle akim kalmisti