Siir bir denklestirme isi; hissin, fikrin, ahengin ve musikinin dengeli bir sekilde denklestirilmesi. Ne ki bir kuyumcu titizligini sart kosan böylesi bir muvazenenin müsahhas numunelerine nadiren rastliyoruz artik. Günümüz siirinde bu dört hasletten bazisi ya hic yok, ya haddinden cok veya hayli az. O yüzden de siirimiz epeydir ya koyu bir tahassüs batakligina saplanmis veya ideolojilerin emrine girmis vaziyette. Ahenk zaten sehrin bitimsiz gümbürtüsüne maglup; musiki ise hak getire. Ilimde, fikirde ve sanatta günbegün artan corakligimiz tesirini en fazla siirde hissettirmede. Epeydir sairimiz cok ama siirimiz handiyse yok. Herkes iklim krizinden, güvenlik krizinden veya gida krizinden bahsediyor ama siir krizinden bahseden yok. Halbuki Türk siiri ciddi bir krizde. Su da var ama Bir seyin azligi, onun yoklugu manasina gelmez ki. Ridvan Sentürkün siiri mesela. Dogru, onun siirlerine öyle her ortamda rastlayamazsiniz. Ama bu siirler, siirimizin hala yasadiginin habercisi. Ve yasayacaginin. Bir yönüyle kadim kadar asina Ridvan Sentürkün siirleri ama öbür yönüyle de yeni tomurcuklanmis cicek tazeliginde. Moderni esastan anlamis bir zihnin ve postmoderni derinden hissetmis bir gönlün verimleri yani. Heyhat ki gene de Ridvan Sentürkün siiri, kasifini bekleyen bir yarimada. Hem anakaraya, yani Türk siirinin köklerine bagli, hem de yenilik ummaninin enginlerine acikken üstelik. Hasanali Yildirim