Charles Baudelaire ait Albatros adli acikli bir siir vardir. Albatros, kanat cirpmadan uzun süre havada süzülerek ilerleyebilen, acik denizlerde gemicilere yoldaslik eden ve kanat acikligi 4 metreye varan bir kustur.
Sik sik, eglenmek icin, acimasiz tayfalar
Yakalar kanadindan bu deniz kuslarini,
Ürkütücü sularda gemileri izleyen
Yolcularin yillardir dost arkadaslarini.
air bu siirde gemicilerin yakaladiklari dost canlisi albatros kuslarina yaptiklari eziyetlerden ve iskencelerden bahseder. Albatroslarin acisini derinden anlar ve bunu dile getirir. Ben de albatroslarin acisini derinden anliyorum.
Benim dogdugum cografyada albatroslari konu edinmem belli basli sapmalara neden olabilir. Benim siirim bu cografyadan besleniyor. Ben bu cografyanin sairiyim. Ucsuz bucaksiz vadilerde sürüler halinde dolasan, sesinin güzelligi destanlara, siirlere konu olan, avcilarin hayallerini süsleyen ve yakin zamana kadar neredeyse her evin duvarinda haliya islenmis bir resmi olan keklikten bahsedecegimbeslenecegim.
Bu yerde avci av olmada her gün
Kimin cografyasinda kim vurduya gidiyorum
Her yanimda avcilar
Beni ve siirimi besleyen sözcükleri ve imgeleri dogdugum cografyanin icinden secme mecburiyetim var. Bununla birlikte elbette Japonlarin ulusal kiraz cicegi Sakuradan, Yunanlarin mitolojik krali Oedipustan, ilk sofistlerden biri olan Sokratesten ya da Fransizlarin Mitralyözünden söz edip siirlerimde yer verecegim. Ama Hasankeyfin acisini paylasmasam olmaz, hep eksik kalir bu bende. Bu ince bir cizgidir. Cografyamdan kopmadan tüm dünya ile bag kurabilmek de denilebilir. Buna siirde sinirlari cizilmis bir özgür olma hali de diyebilirim. Bu acidan degerlendirdigimde beni besleyen ve ayakta tutanlar olacak ki bu zihinsel ve ruh haliyle dünyayi anlayabileyim ve siirimi besleyebileyim, farkliliklari kendi imge ve sözcüklerimle özgün bir sekilde isleyebileyim. Psikolojik bir tanimla varolusumu tamamlayabileyim.